• 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
Bayramlar bayram gibi olmalı
14 Mart 2003 (Tıp Bayramı) konuşması..
 
14 Mart bayramını ilk kez kaç yaşında duyduğumu hatırlamıyorum. Babam doktordu, çok önemliydi 14 martlar. Günler öncesinden başlardı bizim evde balo heyecanı. Annem, diğer doktor hanımlarınkine benzememesine büyük özen göstererek, her seferinde yeni bir elbise dikerdi kendisine. Babamla heyecanla çıkarlardı evden ve biz uyuduktan çok sonra dönerlerdi. Gece neler olduğunu bilmezdik. O gecelerde neler olduğunu öğrenip bugün burada sizlerle paylaşabilmek için annemi aradım geçen hafta . Aklında kalan anılarını sordum.”İlk gittiğim baloyu unutamam hiç.. Hatıra defterimi bulabilirsem aynen anlatırım sana” dedi ve dün gece o defterine yazdıklarını okudu telefonda..

14 Mart 1952 tarihini düşmüş. Babam son sınıfta .Bu arada; babam 4. sınıftayken son sınıftayım diye istetmiş annemi. Dedem ölünceye kadar “baban tıbbiyenin son sınıfını üç senede bitirebildi diye söylendi durdu… Babamın bir de son sınıf fotoğrafını çok iyi hatırlıyorum.. hastane bahçesinde çekilmiş… bütün arkadaşları bıyıklı ve fötr şapkalı, dönemin film yıldızlarına benzemeye çalışıyorlar. Fotoğrafın arkasına Glenn Ford’lar Haseki’de diye not düşmüşler. Nerede o koca koca adamlar, nerede bu bizim gencecik intörnler.

Neyse.. o babamın da gittiği ilk baloymuş. Annem, uzun uzun balo salonunu, masaları, üzerindeki şamdanları falan anlattıktan sonra. “Bütün hocaların karıları iri inci kolyeler takmış ve hepsi çok şişman. Önlerine konanların yarısını bile yemediler. Necati bunların diabetik olduğunu söyledi” diye yazmış. Diabetik kelimesinin altını çizmiş. Bana telefonda “herhalde o zamanlar ne anlama geldiğini bilmiyormuşum” dedi.

Gecenin sonlarına doğru bir öğrenci sahneye çıkıp herkesi duygulandıran bir konuşma yapmış ve ardından bir hocayı davet etmiş. Hoca sahneye niye davet edildiğini anlayamamanın şaşkınlığı ile öğrencisinin yanına gelmiş. O sırada iki öğrenci zorla taşıdıkları büyük bir paketi hocanın önüne koyup “52 mezunlarından size hocam” demişler. Hoca paketi açmış ve salondakiler henüz içinde ne olduğunu görmeden göz yaşlarına boğulmuş. Sonra elini kutuya daldırmış ve bir avuç dolusu kırmızı kalp çıkarmış. “İzleyenlere dönmüş daha bunlardan yüzlerce var kutunun içinde”. Demiş. “Tam olarak öğrencilerinizin sayısı kadar hocam” diye cevap vermiş öğrencileri.

Annem sonra aynen şöyle yazmış. “Hoca, yanaklarından yaşlar süzülerek herkesi çok mütehassis eden bir konuşma yaptı, ama ben de o sırada ağlamakta olduğumdan söylediklerini duyamadım. Ancak konuşmasının nihayetinde, “, bu hareketiniz beni yüreğimden yaraladı hanımefendiler, beyefendiler. Pek yakında hepiniz hekim olacaksınız. Yüreklerinizi, sizden şifa uman hastalarınıza vermenizi istiyorum.. sözleri talebenin şiddetli alkışlarıyla karşılandı.”. Annem hocanın adını yazmamış. Baban hep söylerdi ama hatırlamıyorum dedi. Çok da önemi yok belki. Hangi hoca aynı şeyleri istemez ki öğrencisinden.

Ne yazık ki ben öğrenciliğimde hiç 14 mart balosuna katılamadım. Arkadaşlarımın büyük çoğunluğu da katılmadı…. Ülkede kardeş kavgası varken… Savaş kapımızdayken… Ekonomi bu durumdayken… Türk tıbbı bu haldeyken.. gibi bahanelerle hep erteledik bayramları. Oysa şimdi inanıyorum ki asıl zor durumlarda kutlanan bayramlar daha anlamlıdır. Berlin bombalanırken Almanların Schubert dinlemek için konser salonları doldurduğu gibi, tüm sıkıntılarımıza, mesleğimize yapılan tüm haksızlıklara karşı, hekim olduğumuzu, farklı olduğumuzu hissetmek ve bunu ele güne karşı göstermek için daha büyük coşkuyla kutlamalıyız bayramımızı.

Yüreklerini bu ülkenin insanlarına sunan hekimlerimizi saygıyla selamlıyorum. Bayramınız kutlu olsun…